17 Eylül 2011 Cumartesi

Unutulmaması Gereken Oyun Karakterleri: George Stobbart



Eski oyuncuların, özellikle macera türünü sevenlerin asla unutmayacakları iki karakter vardır: George Stobbart ve Guybrush Threpwood. Ben George Stobbart'la daha haşır neşir ve samimi olduğum için “Unutulmaması Gereken Oyun Karakterleri” yazı dizime onla başlamayı uygun gördüm.


George, ilki 1996 yılında çıkmış olan Broken Sword serisinin ana karakteri. Serinin ilk iki oyunu olan The Shadow of the Templars ve The Smoking Mirror birer sene arayla çıkmışlardı ve aynı grafiklere ve aynı oynanışa sahiplerdi. Üçüncü oyun olan The Sleeping Dragon ikinci oyundan altı sene sonra, yani 2003 yılında çıktı ve üç boyuta geçmesi serinin hayranlarını kızdırdı. Zaten oyun camiasında ilk iki oyun kadar ses getirdiği de söylenemez. Ancak yapımcılar yılmadı ve üç boyuttaki ısrarlarını sürdürerek dördüncü oyun olan The Angel of Death adlı oyunu 2006 senesinde çıkarttı. Açıkçası bu oyun da "point&click adventure" (bul ve tıkla diye çevirebiliriz aslında bu tür macera oyunlarını) seven hayranları tatmin etmedi. Serinin beşinci oyununun da 2011 ya da 2012'de çıkacağına dair haberler de mevcut. Ayrıca bu sene içinde ilk iki oyun için birer "Director's Cut" oyunu yayınlandı ve orijinal oyunlardan bazı fazla bölümler ve bulmacalar içerdiği gibi, oynanışı kolaylaştıran detaylar da bu versiyona eklenmiş.




Gelelim karakterimize. 1978 yılında ABD'nin Idoha eyaletinde doğan George, New York'ta patent avukatı olarak çalışmaktadır. Sarı saçlarının önleri uzun arkaları kısa, mavi kot pantolonunun üstüne beyaz tişört ve onun üstüne de mavi bir ceket giyer. Rahat tavırlı ve güler yüzlü bu arkadaşımız turistik gezilere çıkmaktan hoşlanır ve tarihe çok meraklıdır. Zaten ünlü atasözümüzün de doğrulayacağı gibi, başına ne geldiyse bu merakından gelmiştir.



Yazıya devam etmeden önce belirtmem gereken iki şey var: Birincisi, George'u tanıtırken sadece ilk iki Broken Sword oyununu temel alacağım, çünkü seriye hayran birisi olarak ilk iki oyundan sonrasını seriye hakaret olarak görüyorum. İkincisi, yazı bu ilk iki oyunla ilgili bilgiler (ya da yaygın tabirle spoiler) içermektedir, uyarmış olayım.



Serinin ilk oyunu olan Broken Sword: The Shadow of the Templars'ta, talihsiz dostumuz George tatil için gittiği Paris'in tadını çıkartırken, oturduğu kafede bir bomba patlar. Bir iki ufak sıyrıkla atlatan George, kendine geldiğinde serinin en önemli ikinci karakteriyle tanışır; Fransız güzeli Nicole Collard.



Serbest gazeteci olarak çalışan Nico, bir röportaj randevusu için geldiği kafenin patladığını görür ve randevulaştığı kişinin de hayatını kaybettiğini öğrenir. Elimizde bu vardı mantığıyla George'la konuşur ve bunun bir seri cinayet olabileceğini ima eder. Merakına ve Nico'ya olan ilgisine yenik düşen George da “kostümlü katil”in peşine düşer.

Soldan sağa: George Stobbart ve Nicole Collard


Amacının peşinde çok değerli antikalar ve tarihi eserler çalmaktan tutun da, kiralık katillerle dalga geçip onları atlatmaya kadar pek çok macera kovalar kahramanımız. Sürekli esprili tutumu, olaylar karşısında soğuk kanlılığını koruması ve ince ince Nico'ya yazması, oyunu daha eğlenceli kılar. Oyunun sonuna doğru olayın heyecanıyla Nico'nun dudaklarına yumulması ve oyunun sonunda Nico'dan fırça yemesi de hem oyunun unutulmayanlarındandır, hem de George'un karakterini gösterir bize.



İlk oyunda Paris'in çeşitli mahallerinde ve müzelerinde gezmek kesmez dostumuzu ve yer yer kanalizasyonlarda dolaşıp ipucu arar. Paris de dar gelince İrlanda'nın Lochmarne kasabasına atar kendisini (ki aslında böyle bir yer yok). Sadece bununla da sınırlı kalmaz, oyun boyunca bir kez Suriye'yi, bir kez de İspanya'yı ziyaret eder adamımız ve oyunun sonunu da İskoçya'da getirir. Güzel gazeteci Nico'yu ilk öptüğü yer İskoçya'dır, ama oyunun sonunda ilk randevularına Eyfel Kulesinin yakınlarında çıktıklarını görürüz.



İkinci oyun olan The Smoking Mirror ise Mayalarla ilgilidir ve yine Paris'te başlar. Uzun uzun oyunu anlatmaya gerek yok, gezenti kahramanımız bu oyunda da tek bir şehre bağlı kalmaz, Marsilya senin Quaramonte (ki böyle bir yer de yok aslında) benim gezer.



Her zaman esprili ve soğukkanlı tavrını koruyan karakterimiz, oyundaki yan karakterle girdiği diyaloglarda çoğunlukla oyuncuyu güldürse de, tarihe yönelik gerçek bilgiler de verir zaman zaman.

Serideki bazı komik repliklerini ve diyaloglarını da yazarak yazıma son veriyorum. Ha bir de, Broken Sword serisini oynamadıysanız ve macera oyunlarını seviyorsanız, şiddetle tavsiye ederim.

-George: Diyelim ki adalet ve doğruluğun çıkarları için çalışıyorum.
Todyrk: Ah, Tanrı'ya şükür, ben de sizi polis sanmıştım.

-George: Bir Fransız'a göre iyi İngilizce konuşuyorsun.
Nico: Teşekkürler. Sen de bir Amerikalıya göre iyi İngilizce konuşuyorsun.

-George: Bak, çavuş, Dedektif bana kartını verdi.
Moue: Evet, m'sieur. Bu durumla ilgili bir gelişme olursa bilgi vermenizi istiyor.
George: Eh, onunla konuşmaktan memnun olurdum, ama benim üzerimde psiko-garabetini uygulamasını istemiyorum.
Moue: Ah! Non, monsieur, siz parapsikolojiyle büyücülüğü karıştırıyorsunuz!
George: Ne farkları var ki?
Moue: Biz kurban kesmeyiz.

-(Envanterindeki ruju incelediğiniz zaman)Benim rengim değil, ayrıca bana palyaçoları hatırlatıyor.

-Cocker spaniel gözlerini barındıran sönük sufle gibi bir yüzü var. (Birisini tasvir ediyor)

-Bazen Pearl'le konuşmak, sanki uzayın derinliklerine sinyaller göndermek gibi hissettiriyor. Belki, eğer uzun bir süre beklerseniz, mantıklı bir cevap alabilirmişsiniz gibi geliyor... ama bu yıllar sürecek gibi! (Yan karakterlerin birinden bahsediyor)

-Kedi bana “Neden bana dünyanın öbür ucundan ölü bir solucan getirdin ki” der gibi bir bakış attı. (Cebinde taşıdığı ölü bir solucanı kediye gösterdikten sonra)


Hiç yorum yok: