13 Mart 2012 Salı

Unutulmaması Gereken Oyun Karakterleri: Altair ibn La'Ahad


“Nothing is true. Everything is permitted.” ya da orijinal haliyle “Eşe-i vaka um mutlak, el kullün mumkin.” yani Türkçesiyle “Hiçbir şey doğru (mutlak) değildir, her şey mümkündür.” Bu söz Assassin örgütünün, yani dilimizdeki adıyla Haşhaşilerin kurucusu olan Hasan Sabbah'a ait aslında ve Assassin's Creed serisinde çok önemli bir yere sahip, fazlasıyla duyuyoruz oyun boyunca. Altair ibn La'Ahad da bu grubun liderlerinden birisi ve en kilit adamlarından oyuna göre.



1165 yılında doğan Altair'in adı Arapça “el tayyar” sözcüğünden geliyor aslında. Altair, Kartal Takımyıldızının en parlak yıldızının adı, aynı zamanda sözcük anlamı olarak da “uçan” demek. İsminin sonundaki “ibn La'Ahad” kısmıysa, “hiç kimsenin oğlu” anlamına geliyor. Altair'in hocası olan Al Muallim Raşid ad-Din Sinan olduğuna göre (ki kendisi Hasan Sabbah'tan sonra gelen kişidir), Altair'in de aslında gerçek dünyadaki İbn-i Tahir, yani Nizamülmülk'ü öldüren kişi olduğu söyleniyor, ancak oyunda bu konuyla ilgili herhangi bir şey geçmiyor.



Altair doğumundan beri bir suikastçı olarak yetiştirilmiş ve Al Muallim'in en önemli adamı olmuş genç yaşında. Yirmi dört yaşına geldiğinde “Master Assassin”, yani “Usta Suikastçı” unvanına erişmiş. Ancak 1191 yılının başlarında, Tapınak Şovalyesi Robert de Sable'dan “Elma”yı almak için gönderildiğinde başarısız olup da Tapınakçıların Masyaf'a, yani Haşhaşilerin merkezine saldırmaya itince, üstadlıktan çıraklığa düşürülmüş ve onurunu geri kazanması için bir görev verilmiş kendisine.

Bu zorlu görev “Hunt for the Nine”, yani “Dokuzu Avlamak”. Altair Kutsal Topraklarda bulunan dokuz büyük Tapınakçıyı öldürmek için kah Kudüs'e, kah Şam'a, kah Akka'ya, kah Tel Aviv yakınlarındaki Arsuf'a gidiyor ve dokuz yüksek rütbeli şovalyeyi de öldürüyor. Ancak bu görev sırasında bildiği şeylerin yanlış olduğunu fark ediyor ve hocasının bir hain olduğunu öğreniyor. Bu sırada “Elma”yı da ele geçiren Altair, evi Masyaf'a döndüğündeyse Al Muallim'i de ortadan kaldırarak örgütün başına geçiyor ve örgütü daha derin ve gizli bir hale getiriyor.



“Elma”yı da ele geçiren Altair, örgüte yeni bir yön veriyor ve gelecek nesillere bırakmak üzere “Codex”i kaleme almaya başlıyor. Codex'e hem kendi anılarını, hem çeşitli silah çizimlerini, hem de Haşhaşilerle Tapınakçılar arasındaki savaşı aktaran Altair, “Eden Elması”yla ilgili bilgileri de eklemekten geri kalmıyor. Daha sonra, 1257 senesinde, 90 yaşlarındayken, Masyaf Moğol işgali altındayken, Codex'i ve beş “mühür”ü Marco Polo'nun babası Niccolo Polo'ya veriyor ve gerisini seriyi takip edenler zaten çok iyi biliyordur:)


Karakter olarak soğuk ve objektif bir insan olan Altair, kendisini tamamen izlemeyi seçtiği amaca adıyor. İsyankar bir mizaca; atılgan, çetin, gururlu, bencil ve sabırsız bir yapıya sahipken, Süleyman’ın Tapınağı’ndaki başarısızlıktan ve Dokuzların peşine yollandıktan sonra Altair kurbanlarının son sözlerini ve onların eylemlerinin gerekçelerini dinlemeye başluyor.



Bütün bu çatışmaların sonunda, tüm düşüncesiz ve isyankar mizacını kontrol altına alıyor ve sakin, odaklanmış, azimli, ve bilge bir adam oluyor. Suikastçılığının ilk yıllarında bile kardeşliğin lideri Al Muallim’den sonra gelen Örgüt’ün en korkulan ve en saygı duyulan ikinci adamıyken, yaşlandığında hem büyük bir ruhani lider, hem de saygı duyulan bir komutan haline geliyor.

Ve Altair, 92 yaşına geldiğinde, dünyadaki bütün vazifelerini yerine getirdikten sonra, Masyaf'ta yaptırdığı gizli kütüphanenin içine girip kapıyı kilitledi. Kütüphanede hiç kitap yoktu, ancak dünyadaki bütün kitaplardan daha değerli bir şey vardı, Elma...


1 yorum:

avagora dedi ki...

Oldukça faydalı bir derleme. Paylaşım için teşekkürler.